top of page

2 BAHAR EKSİK

10 Mart akşamında ülkemizde 1 vaka ile başlayan korona salgınının 12. günündeyiz. 947 hastamız, 21 kaybımız var. Birçok tedbir alınmasına rağmen, hala duyarsız kalabilen bir güruh sebebiyle diğer ülkelere oranla durumumuz pek iç açıcı gözükmüyor. Sabretmekten ve tedbiri elden bırakmamaktan başka elimizden gelen hiçbir şey yok. Aciziz. Ben bu duruma karşı genelden biraz daha farklı hisler besliyorum. Yalnız başıma yürüyüp bitirdiğim bu yolu, şimdi bütün dünyayla birlikte tekrar yürüyorum. Bu yazımda, bu cümleme açıklık getirerek, bu durumun bana yaşattığı tarif zor duyguları anlatacağım. Bu benim evimde geçirmeye mecbur olduğum ilk baharım değil. 2018 yılının Mart ayında geçirdiğim bir kaza sonucunda 1 buçuk ay, 6 hafta, 42 gün, Bilmem kaç saat… Evimde, hatta evimin tek bir odasında, yatağımın üzerinde mahsur kaldım. Kan akışımı sağlayan tek şey altımda sürekli titreyen havalı yataktı. Belimin altını oynatamıyor, yemek yemek için bile yerimden doğrulamıyordum. Bakımım, beslenmem ve hatta kişisel temizliğim annem tarafından sağlanıyordu. Yani bu ‘korku filmi simülasyonu‘ olarak adlandırılan dönem benim başımdan 2 sene önce geçti. Gecelerce, gün aydınlığa kavuşana kadar acıyla, ağrılarla yoğurulduğumu, kimseyi uyandırmamak için ellerimle ağzımı kapatarak feryat figan sızlanmalarımı ve Şifa dileyerek Allah’a yalvarmalarımı henüz dünmüş gibi hatırlıyorum. Evde, yatağa bağlı kaldığım bu süreçte enerji tüketimim olmamasına rağmen çektiğim acıyla 4 kilo verdim. Ruhumun bir kısmı öldü kabul… Ama merak etmeyin, sonrasında kırıldığım yerlerden çiçekler açtım. Hastanedeki ilk anımda gözlerimi sımsıkı kapatıp bunun geçtiği zamana gitmeyi denediğimi hatırlıyorum, halbuki gözlerimi kapadığım zaman sürecinde ilerlemişti vakit, asla fazlası değildi. Hatta beni uyutmalarını, serumla beslemelerini ve her şey bittiğinde uyandırmalarını talep ettiğimi hatırlıyorum. Fakat olmadı, çünkü acı da hissedilmeyi talep ediyordu, ben de bu talebini karşıladım. Hiçbir ilaç kullanmadım. Ne bir antidepresan, ne bir uyku ilacı, bitkisel sakinleştiricileri bile reddettim. Çünkü bundan öğrenmem gereken bir şey olduğunu biliyordum. Şu anda yaşadığımız bu zorlu süreçten tüm insan aleminin hür olmanın ve sağlığın kıymetiyle ilgili çıkarması gereken çok şey olduğu bariz… Bu yaşananların hiçbiri sebepsiz değil. Her gününü zihnime acıyla nakşettiğim bu dönem, beni hayata tahmin ettiğimin aksine daha fazla bağladı! Günümüzde, bir hafta önce ‘ölmek istiyorum‘ diyen insanların, ilk vaka duyulunca raflarda kolonya bırakmaması gibi bir şeydi bu :)) Hayatta olmayı ne kadar sevdiğimi, daha yapmak istediğim ne kadar çok şey olduğunu, hatta blogu açmama vesile olan iz bırakma arzumu bu dönemde kazandım ben. Karanlık çökünce, herkes uykusundayken kendimle baş başa kaldığımda, kendimle yeniden tanıştım. Dayanamayacağımı düşündüğüm her şeye sapasağlam durarak kendi gücümün sınırlarını gördüm. Hatta panik atak duygumu büyük bir ölçüde azaltttı desem, inanır mısın? Çünkü kendi gözlerimle gördüm ki, başına bir felaket geldiği zaman yanında promosyon olarak o duruma göstereceğin sabır, o durumdan alacağın dersler, o derde derman olacak insanlar, güç, kuvvet ve dirayet de beraberinde geliyor. 6 Hafta sonra, ambulansın içinden sedye üzerinde hastaneye götürüldüğüm o kısacık zaman diliminde, gökyüzüne baktım ve içimden Nazım Hikmet’in Bugün Pazar şiirini okudum. “Bugün ilk defa güneşe çıkardılar beni. Ve ben ömrümde ilk defa güneşin benden bu kadar uzak, gökyüzünün bu kadar mavi, bu kadar geniş olduğuna şaşarak kımıldanmadan durdum”. Biliyorum ki karantina bittikten sonra hepiniz gökyüzüne ilk bakışınızda bu şiiri hatırlayacaksınız. Ayaklarımı yere ilk bastığımda hissettiğim güç ve minneti ifade edecek hiçbir cümle yok. Eskiden içine sığamadığım evim aslında ne kadar büyükmüş! Attığım her adım, ne kadar kıymetliymiş! Susayınca gidip kendi suyumu alabilmek, bağdaş kurup oturabilmek, oturarak yemek yemek! Günlük hayatın rutininde basit gözüken her şey, ne kadar da olmazsa olmazmış aslında. Şimdilerde yolda yürüyebilmeyi, oturup bir yerde kahve içebilmeyi hatta işimize, okulumuza gidebilmeyi, birbirimizle selamlaşmayı özlüyoruz… Pablo Neruda’nın söylediği gibi İnsan ulaşamadığı her şeyin “delisi”, ulaştığı her şeyin “nankörüdür. Ben başıma gelen bu felaketi hiç unutmadım, normal hayatıma döndükten sonra her günüme minnetle başlayıp, her gecemi şükürle bitirdim. Sahip olduklarımın kıymetini zihnime, ruhuma nakşettim. Ben, benden bir bahar alan bu tecrübeden çok şey öğrendim, şimdi umuyorum ki hepimiz kaybettiğimiz bu bahardan gereken dersleri alabiliriz.. Bir kış çocuğu olmama rağmen kışımı yaza çeviren ilkbahara biraz hayran, biraz kırgınım. Kayıtlara geçsin diye söylüyorum, ben gençliğimin baharından 2 bahar eksiğim. Fakat biliyorsun, bu kırgınlığım umudumu kesmeme yetmez, benim hiçbir yazım umutsuz bitmez :)) Her gün üzerimize doğan güneş umudumuz olsun, Atlatacağız, inan. Aksi mümkün değil. Ama lütfen, evinizde kalın. Sizleri çok seviyorum, en kısa sürede kucaklaşmak için gün sayıyorum..

 
 
 

Son Yazılar

Hepsini Gör
İyi ki doğdum...

İyi ki'lerimin, keşkelerin yerini aldığı 26. yaşım, elveda... Ben bu yıl, bir küçük ömür izini sürdüğüm, yolunu gözlediğim 'aşk'ı bulduğum kalpte yuva kurdum, kuruldum düşlerimin üzerine... Ben bu yı

 
 
 
Gelincik Baharı

Merhaba sevgili okur, 4 mevsim sonra, tekrar bir baharda, merhaba... Her gün yeniden başlayan hayatlarımızda, ayrı geçirdiğimiz bunca...

 
 
 

Yorumlar


Yeni yazılarımdan haberdar olmak isterseniz:

© 2023 Vibe Reklamcılık

bottom of page