LAL
- Cemre Delier

- 5 Şub 2023
- 5 dakikada okunur
Kalbimden çıkan sözler bile yasaklandı, kısıtlandı. Bugün bu blog’da ilk kez duygularım kimseyi incitmesin diye, tüm hislerimi üstünü kapatarak ve isimlerden söz etmeyerek anlatacağım. Son yazılarımda artık kendimi içsel olarak affettiğimi, tekrar mutlu olmaya, tekrar hissedebilmeye hazır olduğumu söylemiştim. Derlerdi de inanmazdım, bu kararın hemen arkasından geçmişimin en keskin gölgesi belirdi. O geldi. Yıllar sonra, ilk kez beni atıl bırakan hislerimden kendimi soyutlamışken, beni tekrar kolumdan tutup 15 yaşıma götürdü bu duygu. Ne indigo child, ne alpha lady, ne owner, ne founder, ne girl boss, ne blog yazarı, ne güzel bir kadındım o an. Üzerime yapışan tüm etiketler döküldü eteklerimden. O an sadece Cemreydim, soyadım bile yoktu ismimin yanında. Ruhen anadan üryan, sek Cemre. Hayallerim, hedeflerim, hırsım, inadım, ideallerim, gelecek planlarım, kişisel gelişimimle ilgili bu güne kadar yaptığım her şey, onun gelişiyle yerle yeksan oldu. Ne yazık, ne kadar yol kat etsem de, hala yola çıktığım yeri geçemiyorum. Bir lanet, bir büyü bu. O, kalbimde açtığı yaralardan pişman, vicdanının yükünü bırakmak için gelmişti bana. Benden sonra hiç kimseye aşık olmamış, beni hep özlemiş, hep anmış, bana dair her şeyi ama her şeyi saklamış. Fakat hâlâ beni affetmemiş. Onun gönlünde tekrar tütmek için daha ne kadar yanmalıydım? Daha fazlasını bilmiyorum.Sesini duyduğum ilk an, gözümden bir damla yaş süzüldü. Filmlerdeki gibi, telefonu kapattıktan sonra ayağa kalktım ve dizlerimin üzerine düştüm. Üzerime 10 sene çullandı, bir adım atacak tâkat bulamadım kendimde. Mecaz değil, sahiden dizlerimin bağı çözülmüştü. Benden af dilediğinde, hiç tereddüt etmeden onu affettiğimi söyledim. Ah benim yıllardır biriktirdiğim kinim, nefretim, büyük yeminlerim nereye gittiniz? İçimin ona bir türlü inanmayan kısmı, onun bu pişman halini görmek istedi, onu yanıma çağırdım, geldi. Bu günün, elbet bir gün geleceğine hiç şüphem yoktu ve bu güne hazırdım, yani öyle sanıyordum. Kafamda onu 10 yıl sonra tekrar göreceğim anı defalarca canlandırmıştım. Ona kızacak, bağıracak, canını yakacaktım. Öyle olmadı, o an geldiğinde, onu her özlediğimde gidip onu yâd ettiğim parkta, hem de o bankta otururken onu gördüğümde kalbimin atışını, kanımın akışını, burnumun direğindeki sızıyı, boğazımdaki yumruyu anlatmam mümkün değil. Oradaydı, onu gördüğüm ilk günki gibi çipil çipil gözleriyle banabakıyor, bakışları içime akıyordu. Yanına oturduğumda kokusunu aldım. Dilim lâl oldu, sustum. O anın içinde kalmak istedim. Suskunluğumuzu o bozdu, 2 saat 15 dakika boyunca durmadan konustuk, hiç ağlamadım. Ona canımı yaktığı her şeyi bir bir anlattım, tek bir hatasının bile savunmasını yapmadan kabul etti, beni dinledi. Orenda konusunda benimle gurur duyduğunu, blogumu okuduğunu anlattı. Bana, kapılarını bir daha kapatmayacağına ve ihtiyacım olduğunda benim için orada olacağına dair söz verdi. 10 yıl önce kapattığı kapıları tekrar açtı. Ve ben, omuzlarımdaki yüklerden kurtulmakla birlikte, uzun yıllar sonra ilk kez derin bir nefes almış gibi coşkun bir huzur hissettim. Sanki onun hayatıma katılmasıyla birlikte tüm korkularımdan bir anda azat edilmiştim. Kendimi çok güçlü hissettim,hatta sadece o an için, o güçsüz kalıp ona sığınacağım anın bir an önce gelmesini bile diledim.Yokluğunda güçlü kalmaya, zayıflıklarımı örtbas etmeye, hep en iyi halimle kalmaya o kadar alışmıştım ki, o bana tekrar zayıf kalabileceğim, birinin gücünün altında güçsüz hissedebileceğim bir alan verdi. Sonra evlerimize döndük. Gün ağarıncaya kadar uyumadım, ard arda defalarca Hüsnü Arkan’ın ‘yeniden’ şarkısını dinledim. “Yeniden yürü tozlu yollara, yeniden uyan o sabahlara, yeniden…Açılır dost kucağı, açılır sevgi gülü, açılınca yeniden o büyük eski kapı” diyordu, zihnimde defalarca tekrarladım. Bana ‘yeniden’ umudunu veren sözlerinden ziyade, bana 10 yıl sonra, hâlâ eskisi gibi bakan gözleriydi fakat o nereden bilsin, görmüyor ki kendi gözlerini… Görüştüğümüz ilk günden, ben şehir dışına gidene kadar her gün görüştük. Hasretimin dinmesi gerekirken, hiç doyamadım ona. Onu yazdığım, onu andığım, onu her özlediğimde gittiğim Merter Metro’ya birlikte gittik. Bir iki geceyi, birlikte gündüze bağladık. Sonra sanıyorum ki bana anlatacaklarının bittiği bir gece, ansızın koptu benden, hiçbir şey söylemedi, bir şey yapmadı, zaten buna gerek de yoktu hissetmem yeterliydi. Kanaatimce her şeyin çok hızlı gelişmesi, tekrar kalbinin en ücra köşesinde unuttuğu duyguya kapılmak onu korkuttu ama o, bu korkularını gizlemek için, beni tekrar üzmekten korktuğu bahanesine sığındı. Halbuki düştüğü her boşlukta, her canı yandığında, sahi sevgiye sığınmak istediğinde, gülümsemek bazen de dinlenmek istediğinde herkesten ve her şeyden sonra döndüğü yerdim ben, yönünü hiç değiştirmeden onu orada öylece bekleyen. Ne acı! Vah benim körpe kalbime, vah ki ne vah. Annem… Ah, annem bile ona duyduğum tarifsiz, taşıması zor, hiçbir mantığa sığmayan aşk’ı gördüğünde, bana amansız bir hastalığa düşmüşüm gibi, üzülerek bakıyor. Ama ben kendim için hiç üzülmüyorum. Aşk’ın bedenlerle, cüzdanla, görünüşle, imajla bağdaştığı bu yer yüzünde, tüm kalbimle dolu dolu aşık olmaktan dolayı gururluyum. Bu aşk, benim kalbimden taşan, satırlarıma dolan bu aşk, bana bildiğim her şeyi unutturdu. Tesadüftendir ki bu dönemde geçtiğim, çocukluğumun, gençliğimin, hayatımın her döneminin, her duygusuna eşik eden Ankara- İstanbul yolu, bana öğrenmek için 21 senemi verdiğim öğretiyi hatırlattı. Artık kendimi de sevdiğimi. Kollarında beş dakika fazladan kalabilmek, yüzüne fazladan üç gün daha bakabilmek, belki iki saat fazladan sohbet edebilmek için kendime duyduğum saygıyı, ve sevgiyi kaybedemezdim. Bugüne gözlerimi açtıktan 1 saat sonra kendimi onun yanında buldum. Onun karşısına geçtim ve hayatımda ilk kez sonsuz dürüstlük ve açık yüreklilikle ona, onu ne kadar sevdiğimi binbir tasvirle anlattım. O ise sadece göz yaşlarımı parmaklarıyla silebildi, göz yaşlarımı dindirecek cümleler dökülmedi dudaklarından. Diline pelesenk etmiş cümleleri tekrarlayıp durdu. Hayatı boyunca sadece bir kez, bana aşık olduğunu fakat artık bana bile aşık olmayacak kadar hislerini kaybettiğini, beni mutlu edemeyeceğini anlattı bana. Hiç saygısızlık etmeden, sesini yükseltmeden kalbimi parça, parça, parça ayırdı. Bu hissiz, soğuk, gamsız adamın benim hayattaki tek hatamın sonucu olduğunu düşünmek beni kahretti. Fakat artık elimden daha fazlası gelmez. Bir hatanın bedeli ömürlük bir azap olmamlıydı. Gerçek sevgi, bağışlayıcı değil midir? Ona, 10 senelik ilişkimizde ilk kez sırtımı döneceğimi söyledim. Ya artık elimi bırakmamak üzere tutacaktı ve birbirimizi tekrar inşaa edecek, beraber iyileşecektik, ya da beni kaybedecekti. Giderse, artık sığınacak bir limanı olmadığını, bir dahaki pişmanlığının fayda etmeyeceğini tane tane anlattım. Belki de dokuz yüz elli yedi hatasını da affettiğim için, bu tehditkar cümlelerimi gözardı etti. Artık kelimelerimin ona ulaşmadığını, lafügüzaf olduğunu ve beni yine onun olmadığı bir hayata hapsetmeye kararlı olduğunu anladığımda konuşmayı bıraktım. Her hareketini, mimiklerini, göz bebeklerinin hareketlerini, muzip gülüşünü izledim, hafızama nakşettim. Çünkü o durumun vehametini henüz kavrayamamış olsa da, ben bir daha, onun yokluğunda zor bela yürüdüğüm yollara, aştığım engellere ihanet edip o yolu dönemem, dönmem. Biliyor musun sevgili okur, bu geceye kadar ayrı yürüdüğümüz yollar bile beni hiç üzmemişti, çünkü ben hep aynı yere varacağımıza emindim. Bugün her şey değişti. Bugün, o tek bir kelimesiyle, hikayemizin sonunu değiştirdi. Sadece bizim değil, benim hikayemi de tabii. Ona baktığımda, kokusu burnumdayken, içimde tekrar birini sevebilme ihtimalime dair tüm umudum tükendi. 10 senedir aynı gözlere, aynı kalp çarpıntısıyla bakarken ben, emsalini nasıl yaşarım? Kalbimde, bedenimle gömülecek bu iz varken, nasıl başka bir el tutarım? Kim hak eder böyle bir haksızlığı? Hiçkimse. Bu yüzden kimseye bu saygısızlığı yapmayacağım, ama kapattığım kapıları da geri açmayacağım. Kendimi bu gece sonsuz bir yalnızlığa, aşksızlığa hapsediyorum. Belki de ilk kez onu çok iyi anlıyorum. Artık ne ona dönebilirim, ne başkasını sevebilirim. Allah’a kırgınım biraz, gerçekleşmeyecek bir hayali kurdurmayacağına yürekten inanmıştım. Hayatım boyunca çalışacak, üretecek, faydalı olmaya, iz bırakmaya, kalbimi kirletmemeye, iyi bir insan olma mücadelemi sürdürmeye devam edeceğim. Biliyorum ki onun da hayatının en büyük hatasının bugün olduğunu anlayacağı bir an’ı olucak. Fakat şimdi onun hatasının bedeli de bir ömürlük aşksızlık. Yani artık eşitiz. Umarım bana attığı çamurlar onu aklar, umarım ona son sözümü unutmaz, umarım baş ucuna bıraktığım son mektubu okurken kahrından ölmez. Artık kaybedecek hiçbir şeyim kalmadı, kalbimi kaybettim ben bugün. Artık bu hislerimin de, kalbimin de dili lâl oldu, sustu. Ben de tekrar adımın önündeki sıfatların, üzerimdeki etiketlerin altına girdim. Hayat kimse için tam değil, ben de kalbimden mahrumum artık. Hoşçakal sevgili okur, dilerim kalbin sevgiyle, aşkla dolsun.



Yorumlar