Başlamaya başlamak
- Cemre Delier

- 11 Mar 2023
- 3 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 11 Mar 2023
Bazı günler, kalbim derin bir acının tesirindeyken veya ruhum yeni bir his ile tanışırken, soluk soluğa, susamış da su içer gibi, üşümüş de ısınır gibi, taşmış da dökülür gibi, kalbimin atışını duyabildiğim bir hiddetle yazı yazmaya başlardım. Kelimelerimi ardı sıra dizerdim, gözümü kapar, kalbimle yazardım. Şimdiki günler, kalbim sessizliğini muhafaza ediyor. Kelebeklerimi bir kaybedip bir bulmaktan bitap düştüm, aşk'ı hatırladığım gibi anmak için uzağında duruyorum. Belki de bu yüzden cümlelerim peş peşe dökülmüyor satırlara... Taşmıyorum, dolmuyorum artık, daha uysal, ılımlı, mantıklı oldu kararlarım, kendime aykırıyım. Fakat ne konu bu, ne de beni durduran. Büyüyor alanım, kendime ait kurduğum küçük dünyada, küçük blog kitlemde kalmamam konusunda ikna edildim. İkna olmaya çok meyilliydim. Birinin ışığımı görmesini ve yansıtmasını bekliyordum ve o biri geldi. Bana inandı, inandıklarımın arkasında durdu ve beni sürükledi. Kendimi gerçekleştireceğim, görüleceğim, duyulacağım, var olacağım alana ellerimden tutup bir yağmurun altında sürükledi beni. Ruhuma taze bir nefes veren bu yenilik ve başlangıca kuvvetli bir direnç göstereceğim, kimsenin aklına gelmemişti. İtme gücü üzerimde direnme tepkisine yol açtı. 'Başarmaya başlamaya' direniyorum. Biliyorsun, herkes gibi ben de korkuyorum. Eğitim hayatımda sınavlara çalışmaya direnmemle tam olarak aynı sebepten. Çalışmazsam ve başarısız olursam, çalışmadığım için başaramadım derim. Peki ya çalıştığım halde başaramazsam, bu beni ne yapar? Başarısız. Şimdi de bu korkunun pençesinde, başlayamıyorum. Biliyorum ki nihayetinde denemiş olmak, hiç başlamamaya yeğlenir. Fakat ben, organizasyon şirketi kurarken, sosyal medya ajansı açarken, restoran müdürü olurken denemekten hiç korkmadım. Ham olduğum, pişmeden, yanmadan giriştiğim bu alanlardaki, her daim gurur duyduğum toy cesaretim, kendimi bildim bileli yaptığım işte, neden yok? En son, konservatuar sınavında, sahne önü mülakata girmeye hak kazanıp, mülakata gitmeye cesaret edemediğimde hissetmiştim bu duyguyu. Bir 'otorite' nin sahip olduğumu umduğum bir yeteneğe aslında vakıf olmadığımı söylemesinden korkmuştum. Belki aynı sebeple defalarca önüme çıkan fırsatlarda hiçbir dergiye, köşeye deneme yazısı göndermedim. Ya onaylanmazsam, takdir ve beğeni görmezsem? Ne olurdu söylesene deli kızım, o sahneye çıksaydın ve yeteneğin o mülakatı kazanmaya yetmeseydi ne olurdu? İçinde oyunlar kuran kadın, küser miydi sahneye? Belki yalnızca bir süre... Dergiler, köşeler yazılarını kabul etmese ne çıkardı? Susturur muydun, susturabilir miydin kalemini? Belki yalnızca kısa bir süre. O zaman neydi seni denemekten alıkoyan? Aksini mümkün görmemek mi? Peki ya aksi mümkün olursa? O gün, sevgili Yeşim Ceren'i dinleseydim ve mülakata girseydim ve kazansaydım ve hayatımı, kurduğum ilk hayalimdeki gibi sahnede oyunlar oynayarak geçirebilseydim, belki bahtiyar olabilirdim. Belki de olmazdım, bilmiyorum ve hiç öğrenemeyeceğim. O gün, o yazıyı Kafka'ya gönderseydim, belki tutkum, mesleğim haline gelir, kalemim daha derin izler bırakırdı. Belki de bırakmazdı, bilmiyorum ve hiç öğrenemeyeceğim. 24 yıl, 2 keşke. 3.ye yer yok. (Bir de, yıllar önce satın almakta karar kılamadığım, sonra hiçbir yerde bulamadığım yeşil kürklü palto ve siyah, degaje yaka, saten elbise var keşkelerim arasında, ama şimdilik bunu saymayalım...) 3. Bir pişmanlığa yer tanımayacağım hayatımda. Blog mu, yazacağım. Podcast mi, çekeceğim. Insta-blogger mı, tabii ki olacağım. İlmek ilmek emek, an be an zaman ve sık sık umut vereceğim. Günün sonunda kalplere dokunmak da, kalplerden kovulmak da var biliyorum. Ama denemeye değer buluyorum. Yolculuğumu yalnızca kalemimle değil, sesimle de saklamak istiyorum. Okuma zahmetine girmek istemeyenlere dev hizmet sunuyorum :) Sizlere hep bahsettiğim arkadaşlarımla konuklu yayınlar yapacağımız, bazen sahiden de ağlayacağımız ama biliyorum ki sonunda hep güleceğimiz sohbetlerimizi sizin için saklıyoruz. Aşkımdan ve aşklarımdan, Sevgiden ve sevgililerden, İlişki ve ilişkilerden, hayattan ve hayatın getirdiklerinden bahsedeceğiz. Bu yolda hep beraberiz, çünkü biliyorum herkes bir parçasını tatmıştır bu duyguların. Sevgili okur, beni okuduğun kadar da dinler misin, dinlediğin kadar da izler misin? Cevabını benden esirgeme. Biliyorum bir sebebi var, bu zamanda bu dünyada olmamın, yazıyor olmamın ve bu çabamın. Yersiz değil, sebepsiz hiç değil. Fakat sonunda ulaşmasa dahi sesim sana, bir kalbe dokunmasa bile kalemim bu defa 'Denedim' diyeceğim. Bu beni başarısız değil, cesur yapacak. Sevgili okur, büyük başlangıçlar için küçük başlangıçlara ihtiyaç vardır. Bir süredir odamın yeni dekorasyonundaki, yeni yatış pozisyonumdan rahatsızım. Camıma vuran yeşilliklere ve gök yüzüne arkamı dönüyor, düz bir dolaba ve giriş kapısına bakıyorum çünkü yüzümü kapıya dönük olmak 'güvende' hissettiriyor. Bugün yatış yönümü değiştirdim. Güneşe, yeşillere, göğe tekrar döndüm yüzümü. Kapı arkamda kaldı, güvende hissetmek konusunda sorunlar yaşadığım doğru, ama konfor alanıma, mutlu olamadığım ama güvende olduğumu bildiğim yerlere tam olarak böyle sırtımı dönmekle başlayacağım. Bu gece gök yüzündeki yıldızlar ve camıma vuran taze tomurcuklu dallar eşlik ediyor bana, yarın camımın önüne konan kuşlar ve içeri süzülen güneş uyandıracak beni ve ben koşulsuz güven duymayı seçeceğim. Kendime güvenmeyi seçeceğim. Bu yola buradan başlayacağım. Sevgili okur ve sevgili potansiyel izleyen ve dinleyen. Başlamak için çok zorlandığımız anlar olur ve bu, başladığımız her ne ise bunun çok büyük olacağının ilk işaretidir. Kendine inan, sen kendine inanmadığın zaman dahi sana inanmayı sürdürecek dostlar edin. Başla, sen başlayamadığında seni harekete geçirecek insanları sakla hayatında. Sakın gecikme. Hayat, zaman konusunda cömert davranmaz. Goethe der ki: Bilmek yeterli değil, uygulamalıyız. İstemek yeterli değil; yapmalıyız. CD der ki: Haydi Başlayalım !



"yarın camımın önüne konan kuşlar ve içeri süzülen güneş uyandıracak beni" ❤️