-Ben’in kaçak hali
- Cemre Delier

- 25 Eyl 2023
- 4 dakikada okunur
Yazı yazmayı "şifa" adlederken hayatımda, kendimi zamanın çoğunda bu şifaya direnirken buluyorum. Ne zaman karanlıkta kalsam, yazarak güneşi aralayacağımı bile bile, karanlıktaki koyu duygulara sarılmayı tercih ediyorum. Evet tercih. Son zamanlarda anlamanın beraberinde idrak ediyorum, hayatıma dramayı ben seçiyorum. Sonu olmayan yolları azimle arşınlarken, nihayetinde yüzleşeceğim acıyı düşlemek beni cezbediyor. Şikayet etmiyorum. Varlığımdaki bu benlik hali yıllar boyu besledi beni. Ama artık beslendiğim bu duygudan zehirleniyorum. Kendi kanıyla beslenen bir vampir gibiyim; Hem doyuyor, hem tükeniyorum. Hiç kendine "Ben böyle biri olmak istemiyorum" dediğin oldu mu sevgili okur? Sana ait benliğini, bir elbise gibi, iplerini çözüp üzerinden dökmek istedin mi hiç? Koşarak kaçmak istedin mi, seninle birlikte koşan hislerinden? Ben sıkı sıkı sarıldığım bu benliğimden sıyrılmak istiyorum. Bütün yaratım gücümün, üretimimin, özümün, var ettiğim dramalarla ilişkili olduğuna dair köklü inancım, bunu yıkmanın kolay bir yolla mümkün olmayacağını gösteriyor. Fakat yıllardır bahsettiğim, yeni yeni popüler psikolojinin bir fantezi öğesi olan "Kendinin en iyi versiyonu haline gelmek" hayali ve hedefini gerçekleştirirken yapmam gereken ilk şeyin, bana ait olsa dahi, sahiplenip üzerime yapıştırmak istemediğim duygulardan kendimi soyutlamak olacağını düşünüyorum. Hayalini kurduğum hayat ve sürdürmekte olduğum hayat arasındaki derin uçurumu birbirine yakınlaştırıp makul bir zeminde buluşturmanın vakti geldi, çanların çaldığını hissedebiliyorum. 25. Yaş günüme 2 aydan az bir süre kaldı. 25. Yaş günüm benim için 18'den sonraki ve 30'dan önceki en anlam yüklediğim yaş günü. Sevgili okur, herkesin bir "Tamam" yaşı vardır bu hayatta, benim tamam yaşımın gelmesine bu kadar az bir zaman kala, hala kendi değerlerim nezdinde tamam olmaya bu kadar uzak olmak fikri içimi ürpertiyor. Sen biliyor musun bir yolunu? Nasıl "tamam" oluruz sahiden? Japonlara göre bunun 3 ana maddesi var. 1) İşini bulmak 2) Eşini bulmak 3)Hayalini bulmak.
Gel, dönüp bakalım beraber, henüz ne kadar tamamım...
1) İşim... Gerçekten gönül rahatlığıyla "Benim işim" diyebileceğim işin başındayım. Babamın ben henüz doğmadan benim adımı verdiği iş yerimde, büyük bir talih olarak oturuyorum. Fakat sahip olduğum bu işe, ait olmadığımı her an hissediyorum. Sanatı, yaratımı, yönetimi, kazandırdıkları ve vaat ettikleri ile hayattan istediğim her şeyi bana sunabilecek bu yerdeki bu içsel huzursuzluğuma bir kılıf uyduramamak aklımın sınırlarını zorluyor. Burada kendim olamıyorum, hali hazırda oluşmuş bir düzeni kendi stilimle var edemiyorum, zarafet serpemiyorum üzerine, her şey elimin altına sunulurken, minnetle kabul edip şükretmem gerekirken, ben içimdeki uçsuz, bucaksız boşlukta kendi imzamı arıyorum. Bu dünyaya bırakabileceğim 'iz'imi, 'yol'umu, sebebimi arıyorum. Var oluşumun gayesini, dünyaya katacağım rengi, hayatın benimle bütünleşecek anlamını arıyorum. Ve bunların cevabını, henüz orada bulamıyorum. Derinleştiremiyorum içinde bulunduğum alanı, duygu yükleyemiyorum. Fakat bu sürecin devamını merak ediyorum, en azından içimde bir merak duygusu olmasını değerli buluyorum. Bu yol benim yolum mu bilmiyorum, ama uzun bir müddet bu yolda yürümeye ve benim yolum değilse bile bundan tam olarak emin olmaya, emin olsam bile kendi yolumu bulana dek burda kalmaya kararlıyım... Tutkuyla bağlı olduğum işe sahip olmamak, hayat akışımın en büyük noksanı bu günlerde.
2) Eşim... Her noksanlık söz konusu olduğunda, durum nasıl bu noktaya bağlanır görüyor musun. Aşk yazarı olan ben, aşk bilimci olarak anılan ben, aşk' ın sözü geçen her yerde akla ilk gelen ben, aşk' ın kitabını yazacak olan ben. Hiç kimseye aşık değilim. Kendimi yarım duygularla, geçici bir huzur alanında, sahte anların hapsinde tutuyorum. Artık kendi hikayemin değil, çoğu zaman gerçekliğinden kendim bile şüphe duyduğum simülasyonların ana kahramanıyım. Kutsalım olan duyguya yakışmayan hallere bürünen benim. Herkesten koruduğu tutkuya ihanet eden benim. Aşk'ın kendi koyduğum kurallarına aykırı olan benim. Hayatımdaki irili ufaklı her duygudan kendimi arındırıp, temiz bir enerji ile 'aşk'ı ummalıyım, niyetimi şeffaf ve net tutarak. Fakat kaçak oynamak bana keskin bir haz veriyor. Kendime yabancı, bana hiç benzemeyen hallerimi sunuyorum karşımdakine, çoğu zaman yüzüm kızarıyor bu avam cüretkarlığım karşısında. Zarafetimden ödün veriyorum dürtüsel zaferlere ulaşmak için. Sonu olmayan yollar, belki de yürümeye alışık olduğum için beni cezbediyor. Belki de dilim bir sona varmasını umsa da, bir sona varması fikri beni çok korkutuyor ve halim, tavrım bu korkuya hizmet ediyor. Bir aile kurmak istiyorum, anne olmak istiyorum, aşık olmak ve aşkla bir yuva inşaa etmek, aşkla bir insan yetiştirmek istiyorum. Bu arzuya giden bir yolda yürümesem de şu günlerde, bunlar olmadan yarım kalacağımı biliyorum. Biriyle tamamlanmak istemem, kendimi yarım bulduğumu düşündürmesin, hayattan talebim bu yalnızca. Yaşamayı arzuladığım hayat bu. Ama yıllardır seçtiğim hayatta kendi mutluluk ihtimallerimi sabote ediyor, mutsuzluğa sonsuz davetiyeler yazıyorum. Fakat 25. Yaşımda, artık hayatımı dramatize etmek yerine romantize etmeyi seçmeyi umuyorum. Şimdilik yalnızca umuyorum. Çünkü mücadele ettiğim kişi, aynda gördüğümden başkası değil.
Ve belki de en önemlisi 3) Hayalini bulmak... Hayalim... hayallerim... keşke "Ben doktor olacağım, hayat kurtaracağım" ya da "Ressam olacağım, sanatımı icra edeceğim" ya da "Astronot olup uzaya çıkacağım" gibi nokta atışı hayallere sahip olsaydım. Benim yegane hayalim "iz bırakmak, kalplere dokunmak" fakat henüz bunu hangi yolla yapacağımı bilmiyorum. Dersi yok ki çalışasın, kitabı yok ki okuyasın... Uğruna her şeyi feda edebileceğim, uykularımı yitireceğim, yolunda kan, ter ve göz yaşı dökerek gururla koşacağım bir hayale tutunmak için şiddetli bir arzu duyuyorum. Her sabah yataktan yeni bir gündelik hevesle uyanmanın hiçbir anlamı olmadığını, çok uzun zamandır bütün çıplaklığıyla görebiliyorum.
Sevgili okur, biliyor musun ben 20 yaşımdayken bu dilediğim her şeye sahiptim. Henüz 20 yaşında, kendi organizasyon şirketini kurmuş, şahsi yaratım gücüyle, kendi eliyle, emeğiyle blogunu açmış, aşık olduğu adamı seçmiş o kadını çok özlüyorum. Kararları doğru yada yanlıştı, hatta hayati kararları çok yanlıştı, ama emindi. Bir şeylerden "emin olma hissini" çok özlüyorum sevgili okur. Hataysa benim, doğruysa bana dairdi. Kederse benimle, ama hep kahkahalarım eşliğindeydi. Engebeli de olsa benim yolumdu, çiçekler açarsa etrafında, meziyet bana aitti. Yaşadığım her şeyin sebebi de, sonucu da bana aitti. Şimdi benim ayaklarımın yürüdüğü bir yolu kimin yönlendirdiğini bile bilmiyorum. Kontrol edemiyorum, edebilecek olsam hangi rotaya çevirirdim yönümü bilmiyorum. Ve en derin ve saklı korkusu bilinmezlik olan şahsım için bu ızdırabın büyüklüğünü yeterince ifade bile edemiyorum. Şimdilik bunları yazıya dökebilecek, paylaşabilecek gücü bulduğum için bile mutluyum. Yol'un, dünyadaki çeyrek asırı dolduracağım günün ve devamının bana getireceklerine dair korkutucu bir merak duyuyorum. Ama duyuyorum, hala duygularımı duyabiliyorum. Bu da bulutlarımın arasındaki güneşi aralıyor ruhuma. Hikayemin yalnızca sonunu değil, yolunu hep birlikte göreceğiz :) Güneşin, ışığın ve ilhamın seninle olsun sevgili okur...



Yorumlar