Maalesef “Aşk” Vardır
- Cemre Delier

- 25 May 2023
- 3 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 5 Tem 2023
Duygusal uzayımda, farklı yörüngeler etrafında seyahat ettiğim, kalbimin özüne ırak olduğum, kendimin geçici olduğunu bilsem de halihazırdaki bu yeni halini kanıksamaya çalıştığım duru günler geçiriyorum. İçine doğduğumuz dünyanın yoğunluğu, ülkemizdeki gündem telaşı, bizlere kendimiz hakkında düşünmeyi usturuplu bir dille yasaklıyor. Zihnimin içinden bir ses, üzerine düşündüğüm her duyguya binaen "Memleket bu haldeyken!" diyerek sitem ediyor. Fakat bugün, bu gündemin tam ortasında, herkesin tüm hararetiyle geleceğimiz üzerine konuştuğu nezih bir kuaför salonunda, dozun arttırılması nefesimi kesecek olmalı ki, araya girdim ve konunun sıcaklığıyla saçımı hızlı hızlı tarayan kuaförüme "Hiç aşık oldunuz mu ?" diye sordum. Çocukluğumdan beri saçlarımı onun tarıyor olmasının samimiyetine güvenle dayanarak. Ne yeri, ne zamanıydı biliyorum. Fakat kendimi toplumsal bir deney yapmak için doğru an'ın içinde buldum. Kuaförümün bu soruya ilk refleksi yavaşlamak oldu. Hareketleri sakinleşti, yüzüne bir gülümseme yayıldı. Sonra hemen yanındaki mesai arkadaşına seslendi ve "Bak, Cemre Hanım ne diyor!" dedi. Sesimi yükselterek tekrarladım. Sorumu yüksek perdeden tekrarlamam, tüm salonda neredeyse elle tutulur, gözle görülür bir sessizlik yarattı. Bu radikal konu, salonun gündemini bambaşka bir ufka çevirdi. Koltuklarında kendilerine ayırdıkları vaktin tadını çıkartan, her yaştan hemcinslerimin her birinin gözlerinin uzaklara daldığını gördüm. Bu sessizlik, beni korkutma evresine geçmek üzereyken, 50'li yaşlarında bir hanımefendi "İlk aşkım..." diyerek söze başladı. Gündemi aşk değiştirdi, alelade toplumsal deneyim yerinde bir başkalaşım gösterdi. Geçmiş zamanların el değmemiş, saf sevgisinden konuya sıcak bir başlangıç yapıldı. Üzerine ne kadar konuşuldu bilmiyorum, herkesin kendinden bir parça katması, paylaşımları ve salonun duygusal yoğunluğu büyüdükçe zaman kavramını yitirdik. Durgun bir suya, parmak ucuyla dokunduğunda sıra sıra oluşan halkların bir benzeriydi gözlerimin önünde oluşan ve genişleyen bu çember. Kısa bir süre sonra salonun televizyonunda açık olan haber kanalı yerini 45'lik radyoya bıraktı, herkese türk kahvesi ikram edildi, 40 yıllık hatırlar yad edildi. Kuaförüm benden müsaade isteyerek sigara içmek için dışarıya çıktı, ardından çok kişi onunla gitti. Salonda "ilk aşkı"nı, kalbi sızlamadan anlatma şansına sahip tek bir hanımefendi vardı ki, onun da ilk aşkıyla, ebediyen hayat tarafından ayrıldığını öğrenmekle üzerimizde yüklü bir keder hissettik. Birbirine hiç benzemeyen, farklı yaştan, farklı eğitimlerden, farklı inanışlardan ve farklı yerlerden gelen bu insanların hepsi, ama hepsi konu "Aşk"a gelince aynı durgun ve aynı coşkun tepkiyi veriyordu. Aşk mevzubahis olduğunda, geri kalan her mühim konuyu ardında şeffaf bırakabiliyordu. Aşk, müsterih aşk, üstün aşk, namütenahi aşk! Büyülendim ve tutuklu bir şekilde olayın ellerimden kayıp giden akışını uzaktan izledim. Bir süre sonra, ben suskun dinlerken, gözlerin üzerime çevrildiğini hissettim. Ve mâlumun ilanı olan o sitemle baş başaydım. "Bu konuyu sen açtın, şimdi sen söyle, "hiç aşık oldun mu?" diye sordu, sorum karşısında sessizliği ilk bozan "Güven" Hanım. Aşk hakkında yazmak üzerine blogu ve yapım aşamasında mahsur kalan podcasti olan ben, bu soruya tek seferde cevap veremedim. "Çok uzun düşündün" diyerek güldü, aşk hikayesinden pek hoşlanmadığım bir kadın. Neyse ki huzursuzluğumu hisseden kuaförüm, saçımı son süratle son haline getirmişti. Bu sırada ben savuşturduğum cevaplarla ısıttığım ortamı soğutmayı bilmiştim. Herkesin yüzünde, tanımadığı bir insana, hazırlıksız yakalandıkları bir anda, yarasını göstermiş olmanın içsel huzursuzluğu vardı. Bu huzursuzluğu yakından tanıyorum. İnsanlar benimle "aşk" konuşmayı, benim "aşk"a doygun hikayelerimi dinlemeyi çok severdi ve ben de doyasıya anlatırdım. -di'li geçmiş zamana ait kalan bu kalifikasyon, artık bana ait değil. Kalbimin derinlerinde artık emin olduğum, tüm hikayelerimi yaftalayacağı için korkup, sakladığım ama artık sakladığım yere sığmayan gerçek, şimdiye dek 'aşk' ile tanışık olmadığım. Benim kalbim hızlı attı, göz yaşlarım döküldü, umutlarım oldu benim, evim sandığım kiralık odalar oldu, savaşlarım oldu, inanışlarım, aldanışlarım oldu benim. Her insani duyguya dair kırıntılar hissettim ama aşk, aşk'ın hâlâ hiç rastlamadığım, kuytu bir tenhada, beni beklediğini hissediyorum. Belki de ona rastlarsam, onu yazamamaktan korkup, tenhaları es geçmek suretiyle köşe bucak kaçıyorum. Aşk ne renktir, kokusu nasıldır, kaç basamaklı bir sayıdır, hangi mevsimdir aşk, hangi dildir? Henüz bilmiyorum fakat sevgili okur, kuşkusuz, pür bir kalp, diri bir zihinle biliyorum ki, "Maalesef, aşk vardır". Zamanı durduran ve uyutan, tüm güçlerin ve gündemlerin üstünde, her canlıya hakim ve hatip, nüfus ettiği her kalbi iltimas geçmeksizin titreten ve ürküten aşk, maalesef vardır. Yersiz, zamansız, mekansız ve ölçülemez bir sarmal olan aşk, iyi ki vardır.



Yorumlar