REHAVET DURAĞI
- Cemre Delier

- 5 Şub 2023
- 3 dakikada okunur
Corona günlerinden küçük adımlarla sıyrıldığımız bu dönemde, belki o günlerde bastırdığım, belki de o zamanın ruhumda bıraktığı izlerden bana kalan baş edilmez bir ruh haline sahibim. Rehavet, şu anın içinde, hissettiğim tam olarak bu. Kolumu kaldıracak gücüm yok, Bursa’dan geldiğimden beri 3tam gündür yatağımın üzerinden sadece temel ihtiyaclarımı karşılamak için doğruluyorum. Aklımın içinde hayallerim ve gerçeklerimin daimi kavga, gürültüsü sesimi bastırıyor, ancak içime konuşuyorum. Geçmişe dair üzerimden atamadığım kamburum, belimi büküyor. Sorulmamış sorular, üstü kapatilan yaralar, alınacak hesaplar, ileriye doğru yürürken bana çelme takıyor. Kendimden de, etrafımdaki rutin olup biten her şeyden ve herkesten de çok sıkıldım. Ailem dahil, arkadaşlarım dahil, sosyal medya hesaplarım, işim, yazdıklarım, ben ve bana dair her şeyden uzaklaştım. Etrafıma baktığımda gördüğüm tüm insanlara rağmen, içimde büyük bir yalnızlık taşıyorum. Geri döndüremeyeceğim zamanların yasını tutmaktan ve kendimi bundan geri tutamamaktan bitap düştüm. Bunları aynı insanlarla defalarca konuşup, tartışıp, aynı nasihatleri alıp, yine de bir arpa boyu yol alamayışıma çok kızgınım. Kendimi her bulduğumu zannettiğimde daha çok kaybetmekten ve bu kısır döngüden yorgunum. Derin düşüncelere kapılma fikrinin kalbimde sebep olduğu korku ve huzursuzluk duygusundan sıkıldım. Kalbimde bir yer edinmeyi hak etmediğini adım gibi bildiğim halde, değer vermekten, sevgi sunmaktan vazgeçemediğim insanları hayatımdan bir çırpıda silip atma arzusuyla tutuşuyorum. Sosyal medyada, blogda, arkadaşlarımın yanında ve tek başınayken ayrı 4 Cemre’yim, artık tek olmak istiyorum. En iyi yaptığımı zannettiğim işte, yazmakta bile kendimi düpedüz noksan, hatalı, zayıf hissediyorum. Hep söylerim, arkadaşlarım, bu hayattaki en büyük ödül bana. Fakat hayatımın her anını an be onlarla paylaşarak yazma ihtiyacımı dindirdiğimi fark ettim, artık anlatacaklarımı biriktirmek istiyorum. Ben biraz özlemek, özlenmek istiyorum. Belki de tüm bu blog yazılarım ve şeffaflığımın arkasında biraz mahremiyet arıyorum artık, hayatımda ilk kez.Sevdiğim insanlar için yıllardır verdiğim sözdür, “ne zaman ihtiyacın olsa, o an orada olacağım” bunun hala arkasındayım, fakat artık sadece ihtiyaç anında ulaşılabilir olmak istemiyorum. Kendimi sosyal medya lanetiyle uyuşturmak, sahip olamayacağım -olsam da büyük ihtimalle huzur bulmayacağım- hayatları izlemek değil, yeni kitaplarda, yeni deneyimlerde, yeni hikayelere eşlik edip zihnimi doldurmak, kelime haznemi de ufkumu da alabildiğine genişletmek istiyorum. Belki de şimdiye kadar hiç farkına varmadığım yeteneklerimin sesine kulak vermek istiyorum. Yeni zevkler, yeni tatlar, yeni keşifler, yeni insanlar, yeni yerler… Yeni olan her şeye dair betimlenemez bir heves duyuyorum. En çok da, hayatımın başından beri sığındığım liman olan inançlarımı sorgulamak, limana daha sıkı sarılmak için bir süre açılmak ve bunun sonunda bizzat araştırdığım, öğrendiğim ve savunmakta tereddüt etmeyeceğim bir inanca sahip olmanın haklı gururunu yaşamak istiyorum. Ve, belki en önemlisi ve belki de en zoru bu ama ben artık kalbimi tekrar sevmeye hazır hale getirmek istiyorum, biliyorum ki ilk aşk’ımın yarası, yüreğimde bıraktığı telafisi güç vicdan yükü asla dinmeyecek. Fakat, bakın bunu ilk defa söylüyorum. Ben tekrar aşık olmak istiyorum. İntikam için değil, hırs için değil, elimden tutan biri olsun diye hiç değil. İçimde, karnımın biraz üstü, boynumun biraz altındaki boşluktaki sızıyı ancak bu duygu dindirebilir çünkü, anladım. Etrafımdaki insanlardan bu güzel duyguyu türlü şekillerde dinleyip hayranlık dolarken içim, artık kendime bunu yaşama hakkını veriyorum. Başarılı ve bağımsız bir kadın imajı çizmek için çabalarken kendime, ideallerime, hiç aşık bir kadını eklememiştim. Ne büyük ayıp, kendi kendime! Artık sevildiğim ama karşılığını verememediğim ilişkilerde hissettiğim ağır sorumluluktan yoruldum. Artık ben aşka katılmak, kendimi nedenini bilmediğim yollarda bulmak, kalbimin atışını tüm vücudumda hissetmek, karnımdaki tarifi namümkün sancıları çekmek, sebepsizce gülmek, yersizce ağlamak, ben yeniden hissetmek istiyorum. Tüm bunlar için, önce benim kanatlarıma bağlı olan ve uçmamı engelleyen yüklerden kurtulmam gerek. Kendimle baş başa kalmanın bana iyi geleceğini hissediyorum. Bu yolda, gücünü ve önemini asla reddetmediğim ve hatta savunduğum sosyal medyayı overdose kullanmak ve elime yapışmış telefonum benden büyük bir vakit çalıyor. Yapmak istediklerimi eyleme geçirmek için ihtiyacım olan en önemli şeyin zaman olduğunu düşünecek olursak, artık ziyan edecek günüm, saatim, dakikam kalmadı. 21 yaşımı bitirmeme yarım yıl kaldı ve ben hala hayal ettiğim yerin yakınında bile değilim. Aylar öncesinde kendime çocukluk hayalim olan, kırmızı kapaklı eski model bir telefon almıştım. Kendimi akıllı telefondan soyutlama kararı aldığım milyonuncu seferdeki ilk gerçek girişimimdi. Pandemi sürecidir, vs’dir derken unutuldu gitti. Ama artık zamanının geldiğini tüm hücrelerimde hissediyorum. Fotoğraflarımda poz vermek yerine anı yakalayacağım, arkadaşlarımı özlediğimde telefonla arayıp seslerini duyacağım, görmek istersem de facetime’a başvurmak yerine buluşup kanlı canlı göreceğim. Kendimi, kendimle meşgul edip, durduğum yerde bin saymaktan bir adım ileriye gideceğim. Aman, ne olur bunlar satırlarımdan eylemlerime dönüşsün! Bana şans dileyin Bu arada bu deneyimimi sürekli yazacağım, blogum her şeye tanıklık ettiği gibi bu sürece de benimle eşlik edecek. Bu yazıyı buraya kadar okuyan, ruhumun dalgalarına şahitlik eden canım okur, iyi ki varsın. Kendime dönüyorum bir defa daha, oradan tekrar yazacağım! görüşürüz .



Yorumlar