top of page

YENİDEN BAŞLA, ÜMİTLE AŞKLA!

Hayatlarımız ilhamla sürüyor. Ruhumuz ve bedenimiz, hayatta kalmamız ve yaşamımızı anlamlandırmamız için ihtiyacımız olan tüm ışığı içimizde saklarken, bu ışığın açığa vuran ve etrafı aydınlatan yanına ben ‘ilham’ diyorum. İlham olmak, varlığımın yegane ebediyete uzanma yolu olacak, bunu biliyorum. Ben tam da bu yüzden yazmaya başladım, Bir kızılderili atasözünden ‘ilham’ alarak; “Seni tanıyan son kişi öldüğünde hiç yaşamamış olacaksın…” Bir gün bedenim var olmadığında da hatıram ardımda kalsın istedim, bir iz bırakmak, bir kalbi ısıtmak, bir yola ışık tutmak istedim ve yeryüzünde en sevdiğim şeyi yapmaya başladım, yazdım! Yazdım, yazdım, yazdım. Altını çizdiğim her cümle yankılandı, kalemimden dökülenler bazen gözlerimizde yaş, bazen içimizde derin bir ah, çoğu zaman yüzümüzde sıcak bir gülümseme bıraktı, sevgili okurlarımla. Hiç tanımadığım insanların kalplerine dokunmak, bu hayatta yaşadığım en eşsiz duyguydu. İlk günden beri yegane dileğim, kalemimden çıkan hiçbir cümlenin, hiç kimseyi incitmemesi, zarar vermemesiydi. Kalem kılıçtan keskindir sevgili okur, ben o kılıcı yerinde kullanabilmek için üstün bir gayret gösterdim. Kalemimden yegane hasar görense mahremiyetim oldu. İnsanlar, ruhumun fırtınalarını paylaşıyor olmamı, bu fırtına hakkında fütursuzca yorum yapabileceklerine yordular. Beni yalnızca satırlarımdan tanıyan, bir kere karşı karşıya oturmadığım insanlardan, içinde hiç bulunmadıkları durumlar hakkında nasihatler alırken buldum kendimi, defalarca… Yazılarımda kullandığım rumuz isimleri üzerine alınmaktan caymayanlardan bahsetmiyorum bile… Burada bahsettiğim herkes kendisine atfettiğim ismi biliyor. Yani birine ‘hakkında yazıyorum, adın da bu’ demediysem, blogumda, dolayısıyla kalbimde bir yeri yok demektir. Son zamanlardaysa gem vurulan konu, aynı anda idare edilen ilişkilerin, stalker kız kardeşlerim tarafından blog yazılarım okunarak aşikar edilmesi ve bazı arkadaşlarımızın ocağına incir ağacı dikilmesiydi, ki ben de bir aldatılmamı blog yazılarımın okunması vesilesi ile öğrenmiştim, ne yazık ki ne kadar korkunç bir his olduğunu biliyorum. Hissettiklerimi yazmayı bırakmama sebep bu incir çekirdeğini doldurmayacak sebepler yüzünden, hislerimi, yaşadıklarımı paylaşmaktan imtina eder oldum. Blogumun linkini her yerden kaldırdım ve içime döndüm, kapandım. Sonra, bir ışık daha açığa vurdu, ilham oldu bana.





Dünyaca ünlü İngiliz romancı Anthony Burgess’in kitap yazmaya başlama serüvenini hasbelkader okumak, benim şu anda bu satırları tekrar yazıyor olmamın sebebi. Anthony Burgess beyninde bir tümör olduğunu ve bunun kendisini bir yıl içinde öldüreceğini öğrendiğinde, eşi Lynne’e miras bırakabileceği hiçbir şeyi bulunmuyormuş. Geçmişte hiç profesyonel bir roman yazmasa da, içinde yazar olma yeteneği bulunduğunun farkındaymış. Öldükten sonra eşine telif haklarını bırakabilmek için ilk romanını yazmaya başlamış. Yazdığı kitabın basılabileceği bile kesin değilmiş ama aklına yapacak başka bir şey de gelmiyormuş. ‘Kitabına şöyle başlamış: ‘1960 Ocak’ıydı” ve konulan tanıya göre önümde yaşayabileceğim bir kış, bir ilkbahar ve bir yaz var. O yıl yapraklar dökülmeye başladığında ben de ölmüş olacağım.” O hızla ve telaşla, Burgess yıl bitmeden 6 roman yazmayı başarmış. Amerika’nın en büyük yazarlarından J. D. Salinger dahi tüm ömründe ancak bunun yarısını yazmışken… Ne var ki, Burgess ölmemiş, çünkü teşhisin yanlış olduğu anlaşılmış. Uzun ve dolu dolu yazarlık yaşamında -içlerinde en ünlüsü ‘otomatik portakal’ olmak üzere yetmişten fazla yapıt üretmiş. Bizler de Anthony Burgess gibi değil miyiz? İçimizde ortaya çıkmak için bir dış etkenin yaratacağı acil durumu bekleyen büyük bir yetenek saklamıyor muyuz… Bu hikayenin benimle buluşmuş olması tesadüf değil biliyorum. Zamanı gelen, paylaşmam, saklamam gereken onca duygu varken bunları bir kalem kağıtla atıl bırakmanın kendime yaptığım bir haksızlık olduğunu da biliyorum. Biliyorum ve bunu değiştirme gücünü kendimde buluyorum. Yaptıklarımı, yapmaya hiç cesaret edemeyecek insanların yorumlarının beni örselemesine izin vermeyeceğim. Ben 23 yaşında gencecik bir kadınım. Yolun başındayım ve bu yolumun her anını, yaşadığım o kıymetli duyguları birer hatıra olarak ardımda bırakabilmek için kalemime sarılmaya devam edeceğim. İçim dolu dolu, bu satırları okuyan herkesle ilgili yazacak cümlelerim var cebimde. Herkesin sırası tek tek gelecek ve sevgili okurlar, buna bayılacaksınız! Kalem tutan elim, aşkla dolu kalbim ve umut dolu ruhumla haykırıyorum: Yeniden başla, ümitle aşkla, Rüzgarlarla seviş, mutlu, özgür!

 
 
 

Son Yazılar

Hepsini Gör
İyi ki doğdum...

İyi ki'lerimin, keşkelerin yerini aldığı 26. yaşım, elveda... Ben bu yıl, bir küçük ömür izini sürdüğüm, yolunu gözlediğim 'aşk'ı bulduğum kalpte yuva kurdum, kuruldum düşlerimin üzerine... Ben bu yı

 
 
 
Gelincik Baharı

Merhaba sevgili okur, 4 mevsim sonra, tekrar bir baharda, merhaba... Her gün yeniden başlayan hayatlarımızda, ayrı geçirdiğimiz bunca...

 
 
 

Yorumlar


Yeni yazılarımdan haberdar olmak isterseniz:

© 2023 Vibe Reklamcılık

bottom of page