Yorgun kalplere, bir parmak bal
- Cemre Delier

- 1 Kas 2023
- 4 dakikada okunur
Eskiden parmaklarımın ucunda bir sihir vardı, hissederdim. Kalemimden satırlarıma dökülür, dokunduğu kalplerde yankılanırdı. Tükenmek nedir bilmezdi hayallerim, bazı bazı kendimden dahi sakındığım hınzır umutlarım dinmezdi. Baş döndürürdü heyecanım, heveslerim yürek hoplatırdı. Kendi akışında coşkun, dalgalarından memnun bir denizdim. Gözlerimde bir ışık vardı, söndürmek için binbir emek verenlere, ihtirasla hep daha çok parlardı. Gözyaşlarımı dahi verimli kulanır, 'Kalemime ancak mürekkep olur' derdim, boynu bükük fakat mağrur, aleni dik duruşumla. Kalbimde bir tutku vardı eskiden. Kordan daha sıcak, sudan daha ıslak, buluttan daha nemli. O ateş hiç sönmedi. Kendimden, hayatımdan, hayatımda var olanlardan, gelecekten, geçmişten beklediklerimin ardı arkası kesilmezdi. Meğer bunlar taşmaya yüz tutmuş sürahimin son damlalarıymış. Bardak değil, sürahi. 25. Yaş günüme 20 gün kala, artık yerinden kaldırıp boşaltmaya takatim olmayan o ağır sürahiye uzaktan durup bakıyorum. Evet artık sadece duruyorum. Hayatın, elimde sıkı sıkı tutmaya alışageldiğim kontrolünün avuçlarımın arasından akıp gittiği bu zaman diliminde, daha ne kadar düş kırıklığını göğüsleyebileceğimi hesap etmeye çabalıyorum. Ne kadar güçlüyüm ? Sınırım neresi ? Sevgili okur, hayatın güneşli ve fırtınalı günleri olabileceğini tüm olgunluğumla idrak ettim. Benim derdim, güneşli günlerde, fırtınaya yakalanıp, sırılsıklam, titreyerek eve dönmekte. Güneşli günler, güneşli kalsın. Umut penceremi aralayıp, ansızın kaybolmasın. Düşlerim, aynı gün yeşerip solmasın. Yazdan kış'a geçerken sonbaharı, Kıştan yaza geçerken ilkbahar'ı istiyorum, sevgili okur hayatıma o yumuşak baharları, ılık rüzgarları yeniden istiyorum. Bir alışma süreci talep ettiğim yalnız. Gökyüzünden, yeryüzüne yumuşak bir iniş istiyorum, yerle hoyrat buluşmalarıma dermanım kalmadı. Kalbimin bir gün pamuklara sarılıp sıcacık olmasına, arayı açmadan, bir diğer gün bir köşeye atılıp buz kesmesine, kendi kendime verecek tesellim kalmadı. Hayal kurmaktan korkuyorum. Sakınıp sakladığım, kendimden dahi koruduğum heveslerimi kursağımda esir bıraktım. Kendimi bir köşede gizli gizli umut beslerken gördüğümde azarlıyor, ayıplıyorum. Sevgili okur, İnsan asıl düşsüz kaldığında düşmez mi?
İçimde derin bir yas ve isyan var. Günden güne yüzümdeki gülümseme, sesimdeki heyecan, cümlelerimdeki anlam yitiyor. Daha az konuşuyorum, iyi olanı konuşmaktan korkuyor, kötü olanı konuşmaktan yorulup içime kapanıyorum. Hayata kızgınım. Bana dilediğimi vermediğinde dahi güvenip, yaslanıp, 'mutlaka bir hayır vardır' dediğim hayatın, benimle alay eder gibi, istediklerimi gözümün önünde sallayıp, ben dokunmaya çalıştığımda hop! diye elimden almasına çok ama çok öfkeliyim. Daha kaba tabirine burada dilim varmıyor ama eminim hayatın benimle ne geçtiğini anlamışsınızdır, burada benimle alay etmesine diyelim. İnan bana, hayat hepimizi yıpratıyor, farkındayım. Adil olmadığını da defaatle tecrübe ettik. Ama ben görüyorum. Acıların, nihayetinde mükafatlandırıldığını görüyorum, benim acılarım neden daima katmerleniyor? Aşk, aşk dedim durdum, bir daha bulamam dedim buldum, gözlerimi yumdum ve umdum. Aşk'ı aramadığım yerde buldum. Uzun yıllar kalbimdeki hissi denetleyip, nihayet 'evet aşığım' demedim, onu gördüm, tanıdım, bildim; çok kısa, çok öz. Ve dedim ki, ben aşık oldum. Nasıl göründüğünü, söküklerini, yırtıklarını, yaralarını, saklılarını görmedim, yalnızca gözlerini gördüm, kokusunu duydum, geri kalan her şey flu. Dedim ki, yaşadığım her şeyin sebebi, onu gördüğümde 'o' olduğunu anlamamsa bir kere değil bin kere daha yaşarım, o saracak diye aldıysam bu yaraları, keşke daha çoğunu alsaydım. Bu yol, beni ona getirmek için böylesi meşakkatliydiyse, o yolu yalın ayak tekrar arşınlarım. Ben gönlümdeki hale hakim olamadığım bir aşk'a bir defa daha yakalanmış olmanın bahtiyarlığı içindeydim, hayatın benden bunu da alacak kadar zalim olabileceğini düşünemedim. Sonra aklımdan silinmeyen o sözü hatırladım 'Önce Tanrı'ya kızdım seni benden aldığı için, sonra tanrı' nın afrikasını hayal ettim... Milyonlarca insana su vermeyen tanrı, seni bana mı verecekti?' Yine dizlerimin üzerine çöktüm, etrafa dağılan kırıklarımı topladım, toplarken ellerim kanadı, o kanlı ellerimle gözlerimdeki yaşları sildim, çiçeklenecektim ben bu sefer, yine kana bulandım. Dizlerimin üzerinde kalsam da düşmedim. Bir hayatım var dedim, ona sahip çıkmalıyım. Bana sunulan fırsatların izini sürdüm, peşinden gittim. Lila, krem ve mint yeşili hayal dünyamdan, siyah, beyaz ve gri bir gerçekliğe sürüldüm. Ait olmadığım fakat sahip olduğum o yere sıkı sıkı tutundum. Her geçen gün eksildiğimi, azaldığımı bilerek ve kabul ederek. Hiçbir şeyi değiştirmeye gücü olmayan iç sesimi sindirdim, kendimle arama kalın duvarlar çektim. Orada bile, bu benliğimden hiçbir şey bulamadığım bu yerde bile, utanmadan bir hayal kurdum biliyor musun? Başka bir dünya kurabilme hayali. O hayalime de vize vermediler :) Ben aynı hafta içinde hem ebedi saadetten, hem de avrupa birliğinden kovuldum. Henüz trajik, fakat eminim zaman içerisinde trajikomik olacak. Olsun deli kızım, bu da gelir, geçer, sen daima bir yolunu bulur, arsız kahkahalarınla bastırırsın feryadının sesini, diyebilmeyi çok isterdim... Fakat başka bir dünya hayalimin ellerimden akıp gitmesi ile dizlerimin üzerinden yumuşakça yere uzandım. İlk kez yerle yeksanım. Tutunacak bir dal, tutunmaya hal bulamıyorum. Belki de daha kötüsü aramıyorum... O meşhur akışa bırakıyorum kendimi, köşeme çekiliyor ve bekliyorum, hayatın ipleri tamamen ona bıraktığımda bana getireceklerini. Evren çok çaba göstermemizi değil, ona güvenmemizi istermiş, mucizeler hiç beklemediğin anlarda kendini gerçekleştirirmiş ya (!) Tanrı, evren, hayat ! Beni duyan her kimse ! Sihirli değneğini, eğer varsa, üzerimde gezdirmek için benzersiz bir zaman. Şayet yoksa da, yalnızca benden aldıklarını bana beni geri ver. Gözlerimdeki ışığı ver, ruhumdaki ilhamı ver, tutumlarımdaki heyecanı ver, hiçbir şeyi veremiyorsan, parmak uçlarıma sihrini geri ver. Sevgili okur, sen de zaman zaman ağzına bir parmak bal çalıp, damağındaki tatla seni yalnız ve biçare bırakan hayata küsüyor musun? Küserken bile, ondan arayı düzeltmesini bekliyor musun? Benim umut eden tenhalarım sızlıyor. Üzgünüm, sitemkarım ve talepsizim. Gönül rahatlığıyla elimden geleni yaptım diyebiliyor olmanın rahatlığı, yerini elinden gelen hiçbir şeyin yetmeyişindeki aciziyete bıraktı. Deli kızınız yoruldu sevgili okur, yorgun kalpler bir parmak bal istemez, damağında kalan tadı baki ister, zaten yorgunluğu bundandır, saklayamadığı tatlarda kımıldayamadan kalışında. Yorgun kalplere, sihirli bir değnek diliyorum. Görüşürüz!



Yorumlar